Bebek katili, çete başı, İblis ve terörist başı söylemlerinden PKK lideri, Abdullah Öcalan ve barış güvercinine doğru bir serüven. Medya tarafsız, dengeli ve doğru haber yapmadığı için daima bu paradokslarla karşı karşıya kalıyoruz. Bebek katili söylemlerinden barış güvercini, barış güvercini söylemlerinden de bebek katil yaratan bir medya var Türkiye’de
Türkiye’de
medya geçmişte olduğu gibi şimdi de sorunlu bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Gelişmiş
ülkelerde demokrasi ve medya birbirinden ayrılamaz bir bütün. Medyanın
demokrasiden sorumlu olduğu kadar demokrasinin de medyaya alan açması
gerekiyor. Bu yüzdendir ki medya yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü
kuvvet olarak algılanır. Demokratik ülkelerde devleti kontrol ve denetleme
misyonunu sahip olan medya, Türkiye’de bu görevi veya misyonu yerine getiremiyor. Bu noktada Ragıp Duran; “ Türkiye’de medya topluma değil devlete, yurttaşa değil iktidara
hizmet ediyor” söylemi medyanın
hangi misyonu üstlendiğini çok açık bir şekilde göstermektedir. Abdullah Öcalan
üzerinden bir medya okuması yaptığımızda da medyanın devlete ve iktidara ne kadar
hizmet ettiğini ve ekonomi-politik olarak ne kadar bağımlı olduğunu görmek zor
olmayacaktır.
Abdullah
Öcalan üzerinden medya okuması yaparken iki dönemi göz önüne almak gerek. Birincisi Abdullah Öcalan yakalandığı
tarihte, TV ve gazetelerin Abdullah Öcalan üzerinden hangi dil ve söylemi
kullandığına. İkincisi ise 21 Mart 2013’te Abdullah Öcalan’ın mektubunun Diyarbakır
newroz alanında okunmasından sonra yapılan haberler.
Abdullah
Öcalan yakalandığı dönem ülkenin bütünlüğüne zarar veren, terörist başı, bebek
katili gibi isimler ile anılıyordu. Ana akım medya haber yaparken bu isimleri
göz önüne alarak; PKK’den zarar görmüş ve yakınlarını bir şekilde kaybeden
insanların hayat hikayelerini televizyonlara yansıtarak milli ve ulusal bir
bilinç ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu noktada televizyon ve gazetelerin daima bir
mesaj kaygısı oldu. Hollandalı dilbilimci Teun A. Van Dijk, televizyon
haberlerinin bireyler ve gruplar üzerindeki etkisinden söz ederken, “zihinleri kontrol edebilmek ya da
düşünceleri değiştirebilmek için mesajların bir etkisi olduğunu kabul etmek
gerekir…” (1) demesi bir anlamda medyanın zihinleri ve
düşünceleri yönetme ve yönlendirme gücüne nasıl sahip olduğunu da açıklar.
Medya bu mesaj kaygısını Öcalan üzerinde bazı duygular ile verdi. Özellikle “Öcalan
haberlerinde izleyici şehit aileleriyle özdeşleşmeye itilmekteydi. İzleyiciye
şehit ailelerinkine benzer bir nefret, öfke ve ezilmişlik duygusu verilmeye
çalışılmaktaydı.” (2)
17
Şubat 1999’da Hürriyet Gazetesi “ bebeğim rahat uyu katilin yakalandı” haber
başlığı altında Abdullah Öcalan için “
Bebek, hemşire, öğretmen ayırmadan 21 yıldır kan döken Apo, 30 bin can aldı.
Türkiye’ye 30 katrilyon mal olan bebek katilinin bölücü hareketi, bölge
insanına da acıdan başka bir şey vermedi.” Aynı gazetede bir başka haberde ise “şehide sözümüzü tuttuk” haber başlığı altında “Çete başı Abdullah Öcalan’ın
yakalandığını basın toplantısıyla açıklayan Başbakan Bülent Ecevit, “Dünyanın
neresinde olsa, onu ele geçireceğimizi söylemiştik. Şehit analarına verilen
devlet sözü yerine getirildi.” diye haber devam ediyor. Haberin analizi yaptığımızda dil ve söylem olarak çok
kötü olduğunu görmekteyiz. Apo ve çete başı
gibi küçümseyici kelimeler kullanılmakla beraber terörist başı kavramı ile PKK
ve Abdullah Öcalan üzerinden öteki kavramı oluşturulmuştur. Bülent Ecevit’in yaptığı açıklamayı öne
sürmesi ise Türkiye’nin ne kadar güçlü ve Öcalan ile PKK’nin ne kadar zayıf
olduğunu göstermeye çalışılmıştır. Okuyucuları bir anlamda şehit aileleriyle
özdeşleştirmeye itmekte ve Öcalan’a nefret duyulmasını sağlamaktadır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bu tip habercilik
anlayışı yoktur. Buna habercilik bile denilemez. Haberin bütün etik kodları çiğnetilmiştir. Abdullah Öcalan
Kimdir? Nerede yakalandı? Niçin yakalandı? Ne zaman yakalandı? PKK örgütü
nedir? Amaçları ne? Neden PKK ve Abdullah Öcalan vardır? gibi soruların
neredeyse hiç cevabı haber içinde bulunmamaktadır. İngiltere, Amerika ve diğer Batı Avrupa
devletlerin haber yapılırken, haberin arka planı (background) verilir. Türkiye’de
haber masa başında veya “paşaların” odasında yapıldığı için haberin arka planını
görmek mümkün olmuyor.
Milliyet Gazetesi
de Hürriyet Gazetesi ile dil ve söylem olarak örtüşüyor. Milliyet Gazetesi
Öcalan’ın yakalanmasını “Acılardan Bayrama” başlığı altında “şehitler, gaziler,
gözyaşları, ağıtlar, sönen hayatlar, yaslı günler… Türkiye’nin son yirmi yılını
acılara boğan terör dalgası…Ve şimdi bu terörden sorumlu PKK’nın başı
Türkiye’de…Genelkurmay ve MİT’in nefes kesen kıtalararası operasyonuyla
yakalanması tüm Türkiye’de büyük sevinç yarattı, ülkede bayram havası esti.”
haberi bu şekilde devam ediyor. Milliyet’te başka bir haberde ise büyük bir
Türkiye haritası üzerinde küçültülmüş bir Öcalan karikatürü konulmuş ve elleri
yukarda teslim olmaya hazır gözüken bir imaj verilmiş. Haberde ise “sevinç
gözyaşları” başlığı kullanılmış. Askerde çocuklarını kaybeden ailelerin sevinç
gözyaşları gösteren fotoğraflar konulmuş. Haber başlıkları doğru
kullanılmamakla beraber dili ve söylemi çok sert. Bütün acıların tek sorumlusu
olarak Öcalan görülmüş. Hürriyet’te olduğu gibi bu haberlerde de
küçümseyici kavramlar kullanılmış ve bir anlamda Türkiye’yi ve Türk’ü “biz”
olarak algılamamızı sağlıyor. Sabah Gazetesi ise haberciliği tamamen unutup “İblis
Kafeste” başlığı atmış ve spotta da “Türkiye'yi 15 yıldır kana boğan, 30 bin
461 vatan evladının katili Apo, Kenya'da yakalanıp yurda getirildi.” yazmış.
İblis kelimesi; kötülük, hayasızlık ve Allah’a karşı gelen anlamlar
içeriyor. Kafes kelimesi ise daha çok vahşi yaratıklar için kullanılan ve bu
yaratıkların çevreye zarar vermemesi için tutulduğu yerdir. Dünyanın belki de
hiçbir yerinde haber dilini ve söylemini böyle öfke ve kin kusan bulamazsınız.
Haberciliğin sıfır olduğu bir ülkede ancak bu kadar olur dedirtiyor insana. Sol
söyleme yakın dediğimiz Radikal Gazetesi bile kendini bu hastalıktan
kurtaramıyor. Radikal Gazetesi ise Abdullah Öcalan’ın yakalandı haberine tabuta
sarılmış bir annenin fotoğrafını vermiş. Haber ile ilgili bir fotoğraf olmadığı
gibi dili ve söylemi küçümseyici ve ötekileştirici. “ Gözyaşı dinsin” manşeti
altında “Apo’nun yakalanması, Türkiye’ye büyük maddi ve manevi kayıp
verdiren terör felaketinin bitmesi ve Güneydoğu’nun kalkınması için büyük
fırsat” spotu kullanmış. Star TV Ana Haber bülteninde ise “(…) Askerlerimizin
aziz alınlarından öpüp “ rahat uyuyun” diyebileceğiz. Şimdi rahat uyuyun” (3)
Bir diğer haber bülteni ise “PKK sempatizanlarının Apo’ya destek için
kendilerini ateşe vermesinin ardından bölücübaşı Apo’ya Neron Apo ismi takıldı”(4)
haberi yapılıyor.
Ana akım medya
Abdullah Öcalan’ın yakalandığı dönemde kin ve nefret uyandıracak bir dil ve
söylem kullandı. Öcalan üzerinden PKK ve Kürtler de öteki olarak kullanılmaya,
Türk vatandaşları ise şehitlerle özdeşleştirmeye çalışıldı. Bu dönemde “ Televizyon
ve gazeteler adeta en milliyetçi kanal bizim kanal diyordu. Abdullah Öcalan ile
ilgili yapılan haberlerin haber nitelikleri olmadığı gibi, haber niteliği ve
meslek ilkeleri de hiçe sayılmıştır.”((5) Medya kuruluşları kullandığı dil ve
söylem olarak kendilerini doğrudan TSK’nın yanında konumlandırmıştır. Özellikle
İçişleri Bakanlığı’nın yasakladığı sözcükleri kullanmaması bunun en önemli
kanıtıdır. Gerilla yerine terörist, Peşmerge yerine Kuzey Iraklılar veya
sığınmacılar, Abdullah Öcalan yerine terörist Öcalan, Kürt vatandaşı yerine
Türk vatandaşı ve Kürt milletvekili yerine terör örgütü elemanı kullanılması
İçişleri Bakanlığı tarafından daha uygun görülmüştür. Medya bu uygun sözcükleri
çoğaltarak İblis, çete başı, bebek katili, bölücü başı ve yüzlerce kelime
türetti. Medya savcı ve kanun misyonu kendisine görev saymış ve tüm
haberlerinde yargı bildiren dil ve söylem içinde olmuştur. Oysaki aynı ana akım
medya 21 Mart 2013 ve sonraki günlerde Abdullah Öcalan, PKK ve Kürtler üzerinde
farklı bir dil ve söylem kullanmış. Bebek katili, terörist başı, bölücü başı,
Apo, İblis ve çete başı isim veya sıfatlar yerine Abdullah Öcalan, PKK lideri
ve haberin veriliş şekline göre adeta barış güvercini ismi
kullanılmış.
Hürriyet Öcalan’ın yakalandı dönemde bebek,
öğretmen, hemşire katili ve çete başı olarak haberleri vermişti. Hürriyet
gazetesi 21 mart 2013’te ise “ İşte
Öcalan’ın mesajı” başlığı altında “Diyarbakır’daki
nevruz kutlamasında Öcalan’ın 5 sayfalık mesajını BDP’li Sırrı Süreyya Önder ve
Pervin Buldan Türkçe ve Kürtçe okudu. Öcalan, ‘PKK’ya silahlar sussun, sınır
dışına çıkın.’ Öcalan’ın dikkat çeken mesajlarından biri de ‘Tıpkı yakın
tarihte Misak-i Milli çerçevesinde, Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde
gerçekleşen Kurtuluş Savaş’ının derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz’ sözleri
oldu.” 22 Mart 2013’te Hürriyet Gazetesi “ Dünya Öcalan’ın konuşmasını böyle gördü” başlığı altında şu
spotla devam etmiş; “PKK lideri Abdullah
Öcalan’ın bugün Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları sırasında okunan mesajı tüm
dünya basının gündemi oldu.” Hürriyet Gazetesi internet sayfaları bu
haberleri verirken tüm kötü sıfat ve isimlerden kaçınılmış. Öcalan’ın beş
sayfalık mektubunun tamamı vermesi ve dünya basının Abdullah Öcalan ve barış
süreci ile açıklamaları vermesi; Öcalan’ı önemli bir şahsiyet olduğunu
göstermiştir. Bebek katili ve terörist başı yerine PKK lideri ve Abdullah
Öcalan kullanılması söylem ve dilini değiştirdiği ve olumlu mesaj vermeye
çalıştığını söylemek doğru olur diye düşünüyorum. Ayrıca tüm dünyanın Öcalan’ın
mektubunu değerlendirmesi ve bu haberi de vermesi ayrı bir prestij kazandırıyor
Öcalan’a. Milliyet gazetesi ise Nevruz bayramında okunan Öcalan’ın mektubu ile
ilgili “ Öcalan; Silahlı güçlerimiz sınır
dışına çekilsin” başlığı altında “Diyarbakır’da 1 milyona yakın kişi Öcalan’ın
mesajı için Nevruz alanında bir araya geldi” haberi yapıldı. Sonraki günlerde Milliyet bu
dili ve söylemi devam ettirdi ve 22 Mart 2013’te ise “Karayılan’dan örgüt üyelerine flaş talimat” başlığı altında “Abdullah Öcalan’ın dün Diyarbakır’daki
nevruz kutlamasında okunan mektubunda yer alan ‘sınır dışına çekilin’
mesajından sonra, örgütün Kandil Dağı’nda bulunan yöneticilerinde önce Murat
Karayılan, sonrasında da Duran Kalkan’ın, PKK’lılara telsizle, sürece destek
için ‘eylemsizlik’ pozisyonuna çekilmeleri talimatı verdikleri öne sürüldü.”
Barış sürecinin başlatılması ile beraber PKK, PKK yöneticileri ve Abdullah
Öcalan için kullanılan küçümseyici ve yargı bildiren kavramlardan tamamen
uzaklaşıldı. Yargı ve küçümseyici kavramlardan uzak durmaları bir yana
haberlerin tümü göz önüne alındığında Abdullah Öcalan’ın Türkiye’de barışı
destekleyen akil bir insan olduğunu göstermeye çalışılmış. Star Gazetesi de bu söylem çerçevesinde haber
yaptığını söylemek mümkün Haberleri ise “Barış
Nevruzu” ve “Diyarbakır’daki Nevruz Coşkusu” başlıkları altında Öcalan’ın
eylemsizlik ve sınır dışına çekilmeye vurgu yapmış.
Ana akım medya 1999’da
“Öcalan yakalandı” haberleri yaparken yakınını kaybeden gözü yaşlı anne ve
babaların fotoğrafları ile Türk bayrağına sarılı tabutları gösteriliyordu.
1999’da haberi yapılan kişi ile 2013’te haberi yapılan kişi aynı olmasına
rağmen verilmek istenen mesaj, kullanılan dil ve söylem tamamen farklı. Artık
haberlerde sevinç çığlıkları, Öcalan posterleri ve yöresel kıyafetler yer aldı.
Sonuç yerine
Medyanın söylemi iki
dönem için ne kadar farklılık gösterdiği gözler önünde. Bebek katili söylemlerini
bırakıp barış güvercini söylemlerini kullanmak; Türkiye’de medyanın gerçek
anlamda geliştiğini mi gösteriyor? Geliştiğini söylemek mümkün değil.
Türkiye’de medya daima kendini bir taraf olarak konumlandırıyor. Bazen
paşaların yanında yer alırken bazen sivil iktidarın yanında yer alıyor. Oysaki
medya kullanması gereken dile çok önem vermesi gerekir. Tarafsız, doğru ve
dengeli haber yapması bunun kuralıdır. Habere yorum yapmaktan kaçınılmalıdır ki
okuyucunun beyninde bir şeyler oluşabilsin. Muhabir ve editör, yargı bildiren
başlık, spot ve haberden uzak durmalıdır. Abdullah Öcalan üzerinden haberlerin
hiçbirinde bu kuralları göremiyoruz. Durum böyle olunca da partizan habercilik
yapılmış oluyor. Türkiye’de medya söyleminin bu kadar değişiklik göstermesini
buna bağlamak yeterli olmayacaktır. Türkiye’de medyanın en büyük sorunu ekonomi
politiğidir. Özellikle medyanın insanların zihinlerini etkileme kapasitesine
sahip olduğunu bilen güç odakları medyayı ele geçirmek istiyor. Türkiye’de
medyanın ekonomi politiğini inceldiğimiz de medya sahiplerinin başka şirketlere
sahip olduğu ve bir anlamda gazeteci değil iş adamı olduğu gözler önüne
çıkıyor. İhaleleri almak için hükümetin ve başka kuruluşların etkisinde kalması
söz konusudur. Bu yüzdendir hükümet ve diğer kuruluşlar istediği gibi medyanın
söylemini oluşturabiliyorlar. Son yıllarda işten atılan ve cezaevine
giren birçok gazetecinin hükümetin söylemine uzak kalmasından kaynaklanıyor.
Bugün barış süreci söylemleri hakim olduğu için hükümet ve devlet bir şekilde
medyada olumlu bir dil kullanmasına izin veriyor ve medya da hükümeti karşısına
almamak için bu dili kullanıyor. Şu da bir gerçek süreç kötüye giderse medya
yine “bebek katili” başlığını veya manşetlerini kullanacağını unutmayalım.
Türkiye’de medyanın durumu bu kadar kötü.
Kaynakça;
1.
Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008
s.9
2.
Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008
s. 44
3.
Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008
s. 53
4.
Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008
s. 61
5.
Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008
s. 46
Referanslar
Kolektif, Gazeteciliğe
Başlarken Okuldan Haber Odasına, İstanbul, IPS İletişim
Vakfı
Yayınları,
2009
Arsan, Esra, Medyanın
Gözcüsü, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2008
İstanbul Bilgi
Üniversitesi, Medyakronik Hakiki Örneklerle Medya Eleştirisi, İstanbul, 2003
Bu yazı Süreç
Analiz Dergisi için yazıldı.
http://www.surecanaliz.org/yayinlar/dergi/5