4 Şubat 2014 Salı

Abdullah Öcalan üzerinden medya okuması


Bebek katili, çete başı, İblis ve terörist başı söylemlerinden PKK lideri, Abdullah Öcalan ve barış güvercinine doğru bir serüven. Medya tarafsız, dengeli ve doğru haber yapmadığı için daima bu paradokslarla karşı karşıya kalıyoruz. Bebek katili söylemlerinden barış güvercini, barış güvercini söylemlerinden de bebek katil yaratan bir medya var Türkiye’de
Türkiye’de medya geçmişte olduğu gibi şimdi de sorunlu bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Gelişmiş ülkelerde demokrasi ve medya birbirinden ayrılamaz bir bütün. Medyanın demokrasiden sorumlu olduğu kadar demokrasinin de medyaya alan açması gerekiyor. Bu yüzdendir ki medya yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak algılanır. Demokratik ülkelerde devleti kontrol ve denetleme misyonunu sahip olan medya, Türkiye’de  bu görevi veya misyonu yerine getiremiyor.  Bu noktada Ragıp Duran; “ Türkiye’de medya topluma değil devlete, yurttaşa değil iktidara hizmet ediyor”  söylemi medyanın hangi misyonu üstlendiğini çok açık bir şekilde göstermektedir. Abdullah Öcalan üzerinden bir medya okuması yaptığımızda da medyanın devlete ve iktidara ne kadar hizmet ettiğini ve ekonomi-politik olarak ne kadar bağımlı olduğunu görmek zor olmayacaktır. 

Abdullah Öcalan üzerinden medya okuması yaparken iki dönemi göz önüne almak gerek.  Birincisi Abdullah Öcalan yakalandığı tarihte, TV ve gazetelerin Abdullah Öcalan üzerinden hangi dil ve söylemi kullandığına. İkincisi ise 21 Mart 2013’te Abdullah Öcalan’ın mektubunun Diyarbakır newroz alanında okunmasından sonra yapılan haberler.
Abdullah Öcalan yakalandığı dönem ülkenin bütünlüğüne zarar veren, terörist başı, bebek katili gibi isimler ile anılıyordu. Ana akım medya haber yaparken bu isimleri göz önüne alarak; PKK’den zarar görmüş ve yakınlarını bir şekilde kaybeden insanların hayat hikayelerini televizyonlara yansıtarak milli ve ulusal bir bilinç ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu noktada televizyon ve gazetelerin daima bir mesaj kaygısı oldu. Hollandalı dilbilimci Teun A. Van Dijk, televizyon haberlerinin bireyler ve gruplar üzerindeki etkisinden söz ederken, “zihinleri kontrol edebilmek ya da düşünceleri değiştirebilmek için mesajların bir etkisi olduğunu kabul etmek gerekir…” (1) demesi bir anlamda medyanın zihinleri ve düşünceleri yönetme ve yönlendirme gücüne nasıl sahip olduğunu da açıklar. Medya bu mesaj kaygısını Öcalan üzerinde bazı duygular ile verdi.  Özellikle “Öcalan haberlerinde izleyici şehit aileleriyle özdeşleşmeye itilmekteydi. İzleyiciye şehit ailelerinkine benzer bir nefret, öfke ve ezilmişlik duygusu verilmeye çalışılmaktaydı.” (2)

 17 Şubat 1999’da Hürriyet Gazetesi “ bebeğim rahat uyu katilin yakalandı” haber başlığı altında Abdullah Öcalan için “ Bebek, hemşire, öğretmen ayırmadan 21 yıldır kan döken Apo, 30 bin can aldı. Türkiye’ye 30 katrilyon mal olan bebek katilinin bölücü hareketi, bölge insanına da acıdan başka bir şey vermedi.”  Aynı gazetede bir başka haberde ise  “şehide sözümüzü tuttuk” haber başlığı altında “Çete başı Abdullah Öcalan’ın yakalandığını basın toplantısıyla açıklayan Başbakan Bülent Ecevit, “Dünyanın neresinde olsa, onu ele geçireceğimizi söylemiştik. Şehit analarına verilen devlet sözü yerine getirildi.” diye haber devam ediyor. Haberin  analizi yaptığımızda dil ve söylem olarak çok kötü olduğunu  görmekteyiz. Apo ve çete başı gibi küçümseyici kelimeler kullanılmakla beraber terörist başı kavramı ile PKK ve Abdullah Öcalan üzerinden öteki kavramı oluşturulmuştur.  Bülent Ecevit’in yaptığı açıklamayı öne sürmesi ise Türkiye’nin ne kadar güçlü ve Öcalan ile PKK’nin ne kadar zayıf olduğunu göstermeye çalışılmıştır.  Okuyucuları bir anlamda şehit aileleriyle özdeşleştirmeye itmekte ve Öcalan’a nefret duyulmasını sağlamaktadır.  Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bu tip habercilik anlayışı yoktur. Buna habercilik bile denilemez. Haberin bütün  etik kodları çiğnetilmiştir. Abdullah Öcalan Kimdir? Nerede yakalandı? Niçin yakalandı? Ne zaman yakalandı? PKK örgütü nedir? Amaçları ne? Neden PKK ve Abdullah Öcalan vardır? gibi soruların neredeyse hiç cevabı haber içinde bulunmamaktadır.  İngiltere, Amerika ve diğer Batı Avrupa devletlerin haber yapılırken, haberin arka planı (background) verilir. Türkiye’de haber masa başında veya “paşaların” odasında yapıldığı için haberin arka planını görmek mümkün olmuyor. 




 Milliyet Gazetesi de Hürriyet Gazetesi ile dil ve söylem olarak örtüşüyor. Milliyet Gazetesi Öcalan’ın yakalanmasını “Acılardan Bayrama” başlığı altında “şehitler, gaziler, gözyaşları, ağıtlar, sönen hayatlar, yaslı günler… Türkiye’nin son yirmi yılını acılara boğan terör dalgası…Ve şimdi bu terörden sorumlu PKK’nın başı Türkiye’de…Genelkurmay ve MİT’in nefes kesen kıtalararası operasyonuyla yakalanması tüm Türkiye’de büyük sevinç yarattı, ülkede bayram havası esti.” haberi bu şekilde devam ediyor. Milliyet’te başka bir haberde ise büyük bir Türkiye haritası üzerinde küçültülmüş bir Öcalan karikatürü konulmuş ve elleri yukarda teslim olmaya hazır gözüken bir imaj verilmiş. Haberde ise “sevinç gözyaşları” başlığı kullanılmış. Askerde çocuklarını kaybeden ailelerin sevinç gözyaşları gösteren fotoğraflar konulmuş. Haber başlıkları doğru kullanılmamakla beraber dili ve söylemi çok sert. Bütün acıların tek sorumlusu olarak Öcalan görülmüş.  Hürriyet’te olduğu gibi bu haberlerde de küçümseyici kavramlar kullanılmış ve bir anlamda Türkiye’yi ve Türk’ü “biz” olarak algılamamızı sağlıyor. Sabah Gazetesi ise haberciliği tamamen unutup “İblis Kafeste” başlığı atmış ve spotta da “Türkiye'yi 15 yıldır kana boğan, 30 bin 461 vatan evladının katili Apo, Kenya'da yakalanıp yurda getirildi.” yazmış. İblis kelimesi;  kötülük, hayasızlık ve Allah’a karşı gelen anlamlar içeriyor. Kafes kelimesi ise daha çok vahşi yaratıklar için kullanılan ve bu yaratıkların çevreye zarar vermemesi için tutulduğu yerdir. Dünyanın belki de hiçbir yerinde haber dilini ve söylemini böyle öfke ve kin kusan bulamazsınız. Haberciliğin sıfır olduğu bir ülkede ancak bu kadar olur dedirtiyor insana. Sol söyleme yakın dediğimiz Radikal Gazetesi bile kendini bu hastalıktan kurtaramıyor. Radikal Gazetesi ise Abdullah Öcalan’ın yakalandı haberine tabuta sarılmış bir annenin fotoğrafını vermiş. Haber ile ilgili bir fotoğraf olmadığı gibi dili ve söylemi küçümseyici ve ötekileştirici. “ Gözyaşı dinsin” manşeti altında  “Apo’nun yakalanması, Türkiye’ye büyük maddi ve manevi kayıp verdiren terör felaketinin bitmesi ve Güneydoğu’nun kalkınması için büyük fırsat” spotu kullanmış. Star TV Ana Haber bülteninde ise “(…) Askerlerimizin aziz alınlarından öpüp “ rahat uyuyun” diyebileceğiz. Şimdi rahat uyuyun” (3) Bir diğer haber bülteni ise “PKK sempatizanlarının Apo’ya destek için kendilerini ateşe vermesinin ardından bölücübaşı Apo’ya Neron Apo ismi takıldı”(4) haberi yapılıyor. 
  Ana akım medya Abdullah Öcalan’ın yakalandığı dönemde kin ve nefret uyandıracak bir dil ve söylem kullandı. Öcalan üzerinden PKK ve Kürtler de öteki olarak kullanılmaya, Türk vatandaşları ise şehitlerle özdeşleştirmeye çalışıldı. Bu dönemde “ Televizyon ve gazeteler adeta en milliyetçi kanal bizim kanal diyordu. Abdullah Öcalan ile ilgili yapılan haberlerin haber nitelikleri olmadığı gibi, haber niteliği ve meslek ilkeleri de hiçe sayılmıştır.”((5) Medya kuruluşları kullandığı dil ve söylem olarak kendilerini doğrudan TSK’nın yanında konumlandırmıştır. Özellikle İçişleri Bakanlığı’nın yasakladığı sözcükleri kullanmaması bunun en önemli kanıtıdır. Gerilla yerine terörist, Peşmerge yerine Kuzey Iraklılar veya sığınmacılar, Abdullah Öcalan yerine terörist Öcalan, Kürt vatandaşı yerine Türk vatandaşı ve Kürt milletvekili yerine terör örgütü elemanı kullanılması İçişleri Bakanlığı tarafından daha uygun görülmüştür. Medya bu uygun sözcükleri çoğaltarak İblis, çete başı, bebek katili, bölücü başı ve yüzlerce kelime türetti. Medya savcı ve kanun misyonu kendisine görev saymış ve tüm haberlerinde yargı bildiren dil ve söylem içinde olmuştur. Oysaki aynı ana akım medya 21 Mart 2013 ve sonraki günlerde Abdullah Öcalan, PKK ve Kürtler üzerinde farklı bir dil ve söylem kullanmış. Bebek katili, terörist başı, bölücü başı, Apo, İblis ve çete başı isim veya sıfatlar yerine Abdullah Öcalan, PKK lideri ve haberin veriliş şekline göre adeta barış güvercini ismi kullanılmış.  






 Hürriyet Öcalan’ın yakalandı dönemde bebek, öğretmen, hemşire katili ve çete başı olarak haberleri vermişti. Hürriyet gazetesi 21 mart 2013’te ise “ İşte Öcalan’ın mesajı” başlığı altında “Diyarbakır’daki nevruz kutlamasında Öcalan’ın 5 sayfalık mesajını BDP’li Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan Türkçe ve Kürtçe okudu. Öcalan, ‘PKK’ya silahlar sussun, sınır dışına çıkın.’ Öcalan’ın dikkat çeken mesajlarından biri de ‘Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde, Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Kurtuluş Savaş’ının derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz’ sözleri oldu.” 22 Mart 2013’te Hürriyet Gazetesi “ Dünya Öcalan’ın konuşmasını böyle gördü” başlığı altında şu spotla devam etmiş; “PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bugün Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları sırasında okunan mesajı tüm dünya basının gündemi oldu.” Hürriyet Gazetesi internet sayfaları bu haberleri verirken tüm kötü sıfat ve isimlerden kaçınılmış. Öcalan’ın beş sayfalık mektubunun tamamı vermesi ve dünya basının Abdullah Öcalan ve barış süreci ile açıklamaları vermesi; Öcalan’ı önemli bir şahsiyet olduğunu göstermiştir. Bebek katili ve terörist başı yerine PKK lideri ve Abdullah Öcalan kullanılması söylem ve dilini değiştirdiği ve olumlu mesaj vermeye çalıştığını söylemek doğru olur diye düşünüyorum. Ayrıca tüm dünyanın Öcalan’ın mektubunu değerlendirmesi ve bu haberi de vermesi ayrı bir prestij kazandırıyor Öcalan’a. Milliyet gazetesi ise Nevruz bayramında okunan Öcalan’ın mektubu ile ilgili “ Öcalan; Silahlı güçlerimiz sınır dışına çekilsin” başlığı altında “Diyarbakır’da 1 milyona yakın kişi Öcalan’ın mesajı için Nevruz alanında bir araya geldi”  haberi yapıldı. Sonraki günlerde Milliyet bu dili ve söylemi devam ettirdi ve 22 Mart 2013’te ise “Karayılan’dan örgüt üyelerine flaş talimat” başlığı altında “Abdullah Öcalan’ın dün Diyarbakır’daki nevruz kutlamasında okunan mektubunda yer alan ‘sınır dışına çekilin’ mesajından sonra, örgütün Kandil Dağı’nda bulunan yöneticilerinde önce Murat Karayılan, sonrasında da Duran Kalkan’ın, PKK’lılara telsizle, sürece destek için ‘eylemsizlik’ pozisyonuna çekilmeleri talimatı verdikleri öne sürüldü.” Barış sürecinin başlatılması ile beraber PKK, PKK yöneticileri ve Abdullah Öcalan için kullanılan küçümseyici ve yargı bildiren kavramlardan tamamen uzaklaşıldı. Yargı ve küçümseyici kavramlardan uzak durmaları bir yana haberlerin tümü göz önüne alındığında Abdullah Öcalan’ın Türkiye’de barışı destekleyen akil bir insan olduğunu göstermeye çalışılmış.  Star Gazetesi de bu söylem çerçevesinde haber yaptığını söylemek mümkün Haberleri ise “Barış Nevruzu” ve “Diyarbakır’daki Nevruz Coşkusu” başlıkları altında Öcalan’ın eylemsizlik ve sınır dışına çekilmeye vurgu yapmış. 

  

Ana akım medya 1999’da “Öcalan yakalandı” haberleri yaparken yakınını kaybeden gözü yaşlı anne ve babaların fotoğrafları ile Türk bayrağına sarılı tabutları gösteriliyordu. 1999’da haberi yapılan kişi ile 2013’te haberi yapılan kişi aynı olmasına rağmen verilmek istenen mesaj, kullanılan dil ve söylem tamamen farklı. Artık haberlerde sevinç çığlıkları, Öcalan posterleri ve yöresel kıyafetler yer aldı.
Sonuç yerine
Medyanın söylemi iki dönem için ne kadar farklılık gösterdiği gözler önünde. Bebek katili söylemlerini bırakıp barış güvercini söylemlerini kullanmak; Türkiye’de medyanın gerçek anlamda geliştiğini mi gösteriyor? Geliştiğini söylemek mümkün değil. Türkiye’de medya daima kendini bir taraf olarak konumlandırıyor. Bazen paşaların yanında yer alırken bazen sivil iktidarın yanında yer alıyor. Oysaki medya kullanması gereken dile çok önem vermesi gerekir. Tarafsız, doğru ve dengeli haber yapması bunun kuralıdır. Habere yorum yapmaktan kaçınılmalıdır ki okuyucunun beyninde bir şeyler oluşabilsin. Muhabir ve editör, yargı bildiren başlık, spot ve haberden uzak durmalıdır. Abdullah Öcalan üzerinden haberlerin hiçbirinde bu kuralları göremiyoruz. Durum böyle olunca da partizan habercilik yapılmış oluyor. Türkiye’de medya söyleminin bu kadar değişiklik göstermesini buna bağlamak yeterli olmayacaktır. Türkiye’de medyanın en büyük sorunu ekonomi politiğidir. Özellikle medyanın insanların zihinlerini etkileme kapasitesine sahip olduğunu bilen güç odakları medyayı ele geçirmek istiyor. Türkiye’de medyanın ekonomi politiğini inceldiğimiz de medya sahiplerinin başka şirketlere sahip olduğu ve bir anlamda gazeteci değil iş adamı olduğu gözler önüne çıkıyor. İhaleleri almak için hükümetin ve başka kuruluşların etkisinde kalması söz konusudur. Bu yüzdendir hükümet ve diğer kuruluşlar istediği gibi medyanın söylemini oluşturabiliyorlar.  Son yıllarda işten atılan ve cezaevine giren birçok gazetecinin hükümetin söylemine uzak kalmasından kaynaklanıyor. Bugün barış süreci söylemleri hakim olduğu için hükümet ve devlet bir şekilde medyada olumlu bir dil kullanmasına izin veriyor ve medya da hükümeti karşısına almamak için bu dili kullanıyor. Şu da bir gerçek süreç kötüye giderse medya yine “bebek katili” başlığını veya manşetlerini kullanacağını unutmayalım. Türkiye’de medyanın durumu bu kadar kötü.
Kaynakça;
1.      Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008 s.9
2.      Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008 s. 44
3.      Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008 s. 53
4.      Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008 s. 61
5.      Bilgiç, Esra Ercan, Vatan Millet Reyting, İstanbul Evrensel Basım Yayın, 2008 s. 46

Referanslar
 Kolektif, Gazeteciliğe Başlarken Okuldan Haber Odasına, İstanbul, IPS İletişim Vakfı                               Yayınları, 2009

Arsan, Esra, Medyanın Gözcüsü, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2008
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medyakronik Hakiki Örneklerle Medya Eleştirisi, İstanbul, 2003
 Bu yazı Süreç Analiz Dergisi için yazıldı. 

http://www.surecanaliz.org/yayinlar/dergi/5







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder