Pulitzer
ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh, "The Red Line and The Rat Line"
(Kırmızı Hat ve Gizli Hat) adlı makalesinde Türkiye hükümetinin Suriye’de
düzenlenen kimyasal saldırının arkasında olduğu iddiası dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de çok tartışıldı. Tartışmaya Robert Fisk, Dan Kaszeta, Eliot
Higgins, Mete Çubukçu, Cengiz Çandar, Fehim Taştekin, Kadri Gürsel, Deniz Ülke
Arıboğan, Ruşen Çakır, Güray Öz, Tolga Tanış, Mustafa Akyol ve Ezgi Başaran da
katıldı.
Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh,
"The Red Line and The Rat Line" (Kırmızı Hat ve Gizli Hat) adlı
makalesinde Türkiye hükümetinin Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında
olduğunu yazdı. Bu makale üzerine Türkiye’de olduğu gibi dünyada da epey
tartışıldı. ABD’li yetkililerin hem kendi istihbarat
birimlerinin topladıkları bilgilerin hem de müttefiklerin topladıkları
istihbarat bilgilerinin 21 Ağustos’ta yapılan kimyasal saldırının sadece ve
sadece Esad rejimin sorumlu olduğunu dair açıklama yaptı.
Türkiye’den de Bülent Arınç, Hersh’ün iddialarının külliyen yalan ve iftira olduğunu ve bu konu hakkında Dışişleri Bakanlığının gönderdiği bir not olduğunu ve kesinlikle iddiaların doğru olmadığını açıkladı.
Türkiye’den de Bülent Arınç, Hersh’ün iddialarının külliyen yalan ve iftira olduğunu ve bu konu hakkında Dışişleri Bakanlığının gönderdiği bir not olduğunu ve kesinlikle iddiaların doğru olmadığını açıkladı.
Tartışmaya deneyimli Orta Doğu muhabiri ve
Independent yazarı Robert Fisk, Beyaz Saray’da ‘afetlere hazırlık danışmanı’
olarak çalışmış olan ve kimyasal silah uzmanı kabul edilen Dan Kaszeta ve
Suriye’deki iç savaş üzerine araştırma yapan İngiliz blog yazarı Eliot Higgins
katıldı. Türkiye’de ise Mete Çubukçu, Cengiz Çandar, Fehim Taştekin, Kadri
Gürsel, Deniz Ülke Arıboğan, Ruşen Çakır, Güray Öz, Tolga Tanış, Mustafa Akyol
ve Ezgi Başaran katıldı. Hersh’ün tezinin doğru olduğunu savunanlar olduğu gibi
çürük olduğunu savunanlarda mevcut. Kararsız gazetecilerin çoğunlukta olduğunu
söyleyebiliriz.
Hersh’ün
tezini savunanlar
Seymour Hersh’ün Türkiye Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın İslamcı ve cihatçı gruplar arasında yer alan El Nusra Cephesi'ni
desteklediğini ve sarin gazı saldırısının da Türkiye’nin desteği ile bu gruplar
tarafından yapıldığını yazması üzerine Robert Fisk’te Şam yakınlarında
kullanılan kimyasal malzemenin Suriye rejimin cephaneliğinden bulunmadığını
yazdı. Fisk, “Independent Gazetesi Suriye'deki saldırıları soruşturduğunda Rus
kaynaklar, kimyasalların Esad'a satılmadığını belirtti. Bunlar Moskova
tarafından Libya'daki eski Kaddafi rejimine satılan stoklardan geliyordu” diyor
ve Türkiye’nin güneyinde kimyasal madde taşımakla suçlanan 10 El Nusra adamı
hakkındaki 130 sayfalık Türk iddianamesine atıf yapıyor. Bu noktada Türkiye ile
ilgili şüphelerini dile getiriyor.
Cengiz Çandar ise meslektaşının Vietnam Savaşı’na
karşı olan ve 1969’daki Amerikalıların My Lai katliamını, Irak işgali ve
ABD’nin İran savaş planlarını ortaya koyan gazetecinin kaynaklarının Pentagon
generalleri, İngiliz istihbaratı, Amerika istihbaratı ve siyasetçilerin
oluşturduğunu yazıyor. Şimdiki kaynağı ise Çandar’a göre “İran konusunda olduğu gibi, 'savaşa
karşı' olan 'askeri yetkililer' ve onları besleyen istihbaratçılar, Seymour
Hersh’ün isim ağırlığını, güvenilirliğini ve yazılarının etkisini bilerek, ona,
'Beyaz Saray’ın önünü kesebilecek' bazı 'bilgiler'i sızdırmış durumdalar.”
diyor. Türkiye’nin sari gazı saldırında payı olup olmadığına ise Türkiye’deki
bazı devlet birimleri ile el-Kaide’nin Suriye kolu an-Nusra Cephesi arasındaki
ilişkiye inanmak da çok güç ve çok rahatsız edici olduğunu ama sanki böyle bir
'gerçekliğin' var olabileceğini yazmış.
Hersh’ün
tezinin çürük olduğunu söyleyenler
Dan Kaszeta ise 21 Ağustos’ta düzenlenen saldırıdan
kesinlikle Beşar Esad yönetiminin sorumlu olduğunu savunuyor. Saldırıda en az
400 litre sarin gazının kullanıldığını ve bu kadar büyük miktarda sarinin,
ciddi bir endüstriyel faaliyetin yanı sıra birçok özel teçhizat ve bilgi
gerektiğini ve bu imkanların muhaliflerde olmadığını belirtti. Esad rejiminin Kimyasal
Silahların Yasaklanması Örgütü’ne bu maddenin kendisinde bulunduğunu beyan
etmesine iddiasını dayandırıyor.
Eliot Higgins ise Hersh’ün iddiasının “Volkan”
olarak bilinen füzelerinin Suriye devleti tarafından 2012’nin sonlarından beri
kullandığı yönündeki açık deliller sebebiyle son derece sıkıntılı olduğunu yazdı.
Bu füzelerin Ocak 2013, Haziran 2013 ve Ağustos 2013’te rejim kontrolündeki
askeri hava üslerinden kullanıldığına dair video ve fotoğrafların mevcut
olduğunu yazdı. Rejim yanlısı Youtube
kanallarına ve Facebook sayfalarına, özellikle de Suriye Milli Savunma
Kuvvetleri’nin resmi sayfalarına yüklenen videolar Volkan füzelerinin
kullanılma alanlarını gösteriyor.
Star Gazetesi’nden Mustafa Akyol ise Hersh’ün
iddialarını uçuk ve gerçek dışı bulduğunu ve gerçek dışı bulmasını AK Parti
iktidarının, yüzlerce Suriyeli sivili kasten öldürecek bir zihniyete sahip
olmadığını bilmesine bağlıyor.Ayrıca sarin gazının üretiminin kolay bir iş
olmadığını ve bunun içinde kimyasal silah tesislerinin olması gerektiğini
yazıyor.
Milliyet Gazetesi’nden Kadri Gürsel ise sarin gazı
saldırınsın rejim güçlerinden başkası tarafından düzenlenmiş olamayacağını söyledi.
Ne tabloyu doğurmaya yeter miktarda sarin gazı bileşenlerinin muhaliflerin
eline geçtiğine, ne de bu güçlerin söz konusu kimyasalları depolama, silah
seviyesinde birleştirme ve askeri amaçlı kullanma kapasitesine sahip
olduklarına dair, muhtelif kaynaklardan doğrulanmış herhangi bir bilgi mevcuttu
diyor.
Deniz Ülke Arıboğan ise Suriye’ye silah taşıyan
Tırların yakalanması, Süleyman Şah Türbesi sızıntıları ve bu dönemde twitter ve
youtube’nun kapatılması Türkiye ile ilgili soru işaretlerin arttırdığını ve
AKP’nin aldığı yanlış kararların bu algıda etkili olduğunu söyledi. Arıboğan’a
göre “son ortaya çıkan sızıntılardan da anlaşılabileceği gibi, Türkiye’nin
başka ülkelerin sınırları içerisindeki olaylara karışmak, şiddet kullanan
örgütlerle haşır neşir olmak, saldırılar planlamak, komplolar kurmak gibi bir
potansiyeli yok.”
Kararsızlar
Deneyimli gazeteci Mete Çubukçu ise T24’te
Türkiye’nin sarin gazı saldırısında “katkı” da bulunup bulunmadığını
bilmediklerini ve ellerindeki verilen yeterli olmadığını yazdı. Vietnam ve Irak
gibi kirli savaşlarda yapılanların sonradan ortaya çıktığına vurgu yapan
Çubukçu, veriler Türkiye’nin böyle bir şey yapmış olabileceğini göstermediğini
ama çeşitli vakalar veya Türkiye’nin Suriye politikası doğal olarak farklı
soruları akla getirdiğini belirtiyor.
Radikal
yazarı Fehim Taştekin ise habere imza atan kişinin saygın kişiliği ve Türkiye’nin istihbarat şefi
‘Suriye’ye girmek için 8 füze attırır, gerekirse Süleyman Şah’ı vururuz’
diyebiliyor olmasaydı umursamayacağını söyledi. Suriye’ye gönderilmiş 2 bin
TIR’lık mühimmat itirafı olmasaydı “Geç bunları” diyebileceklerini yazıyor. Ama
gerek yazarın daha önce yaptığı haberler ve gerek Türkiye’nin yanlış
politikaları Türkiye’yi zor duruma soktuğunu yazıyor.
Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran ise Adana’da sarin gazı ile yakalanan
El-Nusracılar, Dışişleri Bakanı, Müsteşarı, Orgeneral ve MİT Müsteşarı'nın
Suriye ile ilgili toplantısının dinleme kayıtları ve Türkiye’nin Suriye
politikası haberin doğruluğuna kanıt olarak yetersiz olduğunu ve Hersh’ün kaynaklarının isim vermemesin de bir
sorun olduğunu yazıyor. Hersh’ün iddiasının doğruluğundan şüphe duyduğunu ama
yürüttüğü aklın uçuk olmadığını söylüyor.
Ruşen Çakır ise Hersh’ün çok sağlam bir gazeteci
olduğunu ve bir haberin altında onun imzası var ise burun kıvırmanın bir anlamı
olmadığını belirtiyor. Yazılarında iki senaryoya değiniyor: Birinci senaryo
Ankara, o kimyasal saldırıya bulaştı. Bunun farkında olan Amerikan yönetimi,
stratejik açıdan bir dizi konuda işbirliği içinde olduğu Türkiye'yi kaybetmemek
için, olaydan sorumlu gördüğü Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan
Fidan'a karşı, nihai amacı tasfiye olan bir yıpratma süreci başlattı; İkinci
ise Ankara'nın hiçbir alakası olmamasına rağmen başka nedenlerle Erdoğan ve
Fidan'dan kurtulmak isteyen Washington yönetiminin, onları yıpratmak uğruna
böyle spekülasyonların dolaşıma girmesine izin verdiğini, hatta bunu teşvik
ettiğini yazıyor.
Cumhuriyet Gazetesi’nden Güray Öz ise Hersh’ün, Erdoğan
(Mayıs 2013’te Washington’dan) eli boş ayrılmadı. Obama, Amerikan başkanlığı
kararı ile İran’a altın ithalatı engelinden ve uygulanan yaptırımlardan doğan
fırsatı, Türkiye’nin çıkarına kullanmasına hâlâ izin veriyordu söyleminden
yolsuzluk ve rüşvet konularına değiniyor.
Hürriyet Gazetesi yazarı Tolga Tanış ise Hersh’ün
iddialarının somut bilgilere dayanmadığını vurgularken, Washington’da en sağlam
kaynaklara sahip gazeteci olduğunu ve Amerikalıların Vietnam’da yaptıkları My
Lai (1969) katliamı ve Irak’taki Ebu Garip Cezaevi’nde (2004) işledikleri
işkence suçlarını ortaya çıkaran gazeteci olduğunun unutulmaması gerektiğini
vurguluyor. Hersh’ün iddialarını bu kadar açık bir şekilde yalanlanması,
haberini doğru olma ihtimalinin yok olmadığını ama az somut kanıt göstermekten
ziyade akıl yürütmeye dayandığını belirtiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder