Enflasyon
önlenebilir
İnsanlar çeşitli sebeplerle genelde fiyatların ne
kadar arttığını öğrenmek isterler. Günlük hayatta çok tüketilen veya satın
alınan mal ve hizmetlerin fiyatların artmasına enflasyon diyoruz. Bu enflasyon
kavramı veya terimi 20. yüzyılın olayıdır. Her ülkenin bir enflasyon sepeti
olur ve her ülkenin enflasyon sepeti birbirinden farklıdır ve birbirine
benzemez. Gelişmiş ülkelerde enflasyonla mücadele de önemli adımlar atılmış ve
bir anlamda da bunu başarmışlar. Türkiye
ise son dokuz yıldır enflasyonla iyi mücadele edilmektedir. Sıkı maliye
ve basiretli para politikalarının bir sonucu olarak 2004 yılında enflasyon tek
haneli rakamlara inmiştir. Enflasyon sepetinin neye yaradığını, enflasyonla
mücadelede neler yapılması gerektiğine, ekonominin yapı taşlarının neler olduğu
sorularına yanıt bulmak istedik. Dünyaca tanınan ekonomist Asaf Savaş Akat’a sorularımızı yönlendirdik.
Enflasyon
oranı
Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile hesaplanan
Türkiye’nin enflasyon oranı, 1993-2002 dönemindeki ortalama %70,4’den, 2010
yılında son 41 yılın en düşük değeri olan %6,4’e düşmüştür. Ancak yıllık TÜFE
oranı 2010 Aralık ayında %10,45 olarak gerçekleşmiştir.
Yıl boyunca, enflasyondaki artışın en büyük kaynağı
alkollü içecekler ve tütün grubundaki artış olmuştur. Bir önceki yılın aynı ayı
ile karşılaştırıldığında endeksteki en yüksek artış %18,50 ile alkollü
içecekler ve tütün grubunda gerçekleşmiştir. Çeşitli mal ve hizmetler (%17,14),
ulaştırma (%12,22), gıda ve alkolsüz ve içecekler (%12,21), ev eşyası (%11,04)
artışın yüksek olduğu diğer harcama gruplarıdır.
2011 yılı Aralık ayında endekste kapsanan 445
maddeden; 73 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 255 maddenin
ortalama fiyatlarında artış, 117 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşmiştir.
ENFLASYON: Fiyatlar genel
seviyesinin
sürekli olarak
artmasıdır.
TÜFE (tüketici
fiyat endeksi): Tüketici
tarafından
satın alınan mal ve hizmetlerin
fiyatlarındaki
değişiklikleri ölçer.
TEFE (toptan eşya fiyat
endeksi):
Ekonomide
üretim faaliyetinde yer alan
maddelerin
fiyatlarındaki değişiklikleri toptancı aşamasında ölçer.
|
Şafii
Çelik: Bir ülkede enflasyon sepeti neye yarar,
nasıl ve neye göre oluşturulur?
Asaf Savaş Akat: İnsanlar
çeşitli sebeplerle genelde fiyatların ne kadar arttığını öğrenmek istiyorlar.
Tabi burada en önemlisi çalışan kesim,
ücretle maaş artışlarını bir hesaba bir ölçüye dayandırmak istiyor.
Nitekim ilk enflasyonun ölçülmeye başlanması o amaçla olmuştur, dünyanın her
yerinde. Ücrete ne kadar zam yapacağız?
Bu soruya cevap verebilmek için, genelde fiyatların ne kadar yükseldiğini
bilmek lazım ki daha önceki yıl satın alabildiklerini ortalamada, bu yıl da
alabilsinler. Sendikaların gelişmesi, enflasyonun ölçülmesi, fiyatların
artışların ölçülebilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. İlk ölçmenin adı da
yaşam maliyeti endeksleridir. İnsanın neleri kullandığına bakmak lazım. Neleri
tüketiyor, onun tükettiklerinin fiyatları ne kadar artmış? Dolayısıyla o tüketimin
maliyeti ne kadar artmış ona bakmak lazım. Bu amaçla sepet dediğimiz bir şey
hesaplanmış oluyor. O da şöyle hesaplanmış oluyor, hem dünyada hem de
ülkemizde. Farklı kesimden, farklı bölgeden çok sayıda tüketicinin, bu rakam
çok yüksektir. Bunların bir ay içinde yapmış oldukları bütün harcamalar
ayrıntılı bir şekilde izleniyor. Bunları defterlere yazılıyor. Sadece ne
aldıkları değil, nerden aldıkları, kaç para verdikleri, fişlerini ve
faturalarını getiriyorlar. Dolasıyla ülkede tüketicilerin hangi malları ve
hizmetleri nerden satın aldıklarına dair yani pazardan mı alıyor, BİM’den mi Migros’tan mı yoksa köşe başı
bakkalından mı alıyor? Kimisi minibüse, kimisi
arabaya, kimisi metroya; kimisinin akbili var, kimin faturalı telefonu var,
kimin yok , kimisi paket kullanıyor, kimisi tezek yakıyor, kimisi doğalgaz. Tüm bunlar toplanır ve sonra
Türkiye için ortalama bir tüketim sepeti oluşturulur. Kimsenin sepeti buna benzemez. Buna benzemesi
mümkün değil. Çünkü Türkiye’de
insanların 3/1 kira da oturuyor, diğer 3/2 si ise kendi evinde oturuyor. Dolasıyla biz kira dediğimiz zaman bunun sepetteki toplam Türkiye’deki
harcamadaki ağırlığı 3/1 ödediği kiradır. 3/2 si kira ödemez. Dolasıyla o 3/1
sepetinde kira baya yüksek yer tuttuğu için ortalama %10, 15 yer tutar. Halbuki
kira ödemeyen %0 dır. Kira ödeyenin de bütçesi
%30’dur. Halbuki bizim sepete %16 olarak girer. Arabası olan adam,
otomobil harcaması, benzin harcaması, otomobili olan ile olmayanın toplanıp,
toplam harcamaya bölünür. Halbuki otomobili olanın harcaması büyük , olmayanın
yoktur. Hiç kimse ortalamayı yakalayamaz.
Dolasıyla o sepet hiçbir tek kişinin hayat yaşam maliyetini ölçmez ama bütün
ülkenin ortalamasını ölçer. Türkiye’de taze meyve, sebze fiyatları günden güne
çok büyük dalgalanmalar gösterebilir. Kar
yağar, patlar gider. Üç gün sonra kar kalkınca fiyatlar çöker gider. Örneğin
ıspanak ve salatalık. Onlara göre birtakım yöntemler vardır. Neticede bunlar
hesaplanır, fiyatlanır, yeni mallar eklenir. Az kullanılmaya başlanılan mallar
çıkartılır. Cep telefonu geldiğinde eklemek gerekir. İnternet geldiğinde adsl
fiyatını eklemek gerekir. Cep telefonu geldiğinde sabit telefonun değeri düşer.
Devamlı revize edilen bir sepettir bu. Mutlak olarak bunları ölçmek imkan
dahilinde değildir. İki sebepten dolayıdır. Birincisi fiyat hareketlerine karşı
tüketicinin de tepkisi vardır. Ispanak fiyatları artınca kimse ıspanak almaz.
Halbuki sen onu alıyorlarmış gibi fiyata katarsın. İkincisi malların kalitesi
artar, kaliteleri değişir. O kalite değişiklikleri sana aynı fiyata daha
kaliteli mallar verir. Bunu da düşünmek lazımdır. Böyle zorlukları vardır.
Ş.Ç:
Peki hangi ülkelerde enflasyon sepeti vardır?
A.S.A:
Yaşam endeksi yirminci yüzyılın olayıdır. Gelişmiş ülkelerde, yirminci yüzyılın
başlarında yani sendikal hareketlerle yakın bağlantılı olduğunu unutmamak lazım. Nitekim Amerika’da
endeksleri çalışma bakanlığı hesaplar. Çalışma bakanlığının bu endeksleri
hesaplayan biriminin denetiminde, denetleyen kuruluşun içinde iş veren
sendikalar ve işçi sendikaları da temsil eder. Türkiye’de ise daha eskiye
dayanan toptan eşya fiyat endeksleri vardı. Bizde ilk hesaplanma 1950’lerdedir.
Ankara’da memurlar için. Ekonomik göstergeler bir ihtiyaç çerçevesinde oluşur,
meydana gelir. Laf olsun diye çıkmaz. 50’lerde enflasyon olmaya başlayınca
Menderes Hükümeti, ne kadar zam verelim memurlara, sorunuyla karşılaştı.
Hükümetin ne kadar zam vereceğini bilmesi için iyi kötü , fiyatların ne kadar
arttığını ölçmesi lazım. O amaçla 50’li yıllarda istatistik kurumu Anakara
Memurlar Hayat, Yaşam Maliyeti Endeksi oluşturuldu. Daha sonra yaygınlaşmıştır.
Yavaş yavaş sepet düzenlenmiştir. Artık dünyada enflasyonu ölçmeyen bir ülke
kaldığını sanmıyorum. Her halükarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
tümünde hesaplanıyordur.
Ş.Ç:
Genellikle enflasyon sepeti eleştiriliyor. Yeni düzenlemeler nasıl?
A.S.A:
Eleştiriler Türkiye’de ve dünyada da benzer şeyler oluyor. Türkiye’de iki çeşit
eleştiri vardır: Birincisi cehaletten kaynaklanan eleştiri vardır. Okumadan eleştirenlerden
oluşan bir eleştiri vardır. Enflasyon sepetine yönelik eleştirilerin büyük bir
bölümü okumadan bilenlerden yani cehaletten kaynaklanır. Cımbızla bir şey
seçilir ve o var, bu var denilir. Bunlar özenle, dikkatle hesaplanırlar. Bütün
toplumsal bilimlerdeki ölçüler gibi hata payı yüksektir. Başka nedenler de
vardır. Dolayısıyla hata yapılabilir. Türkiye enflasyonu geçmişte sistematik
hataya neden olan, sistematik hata dediğimiz iradesiyle, başbakan veya başkası
dedi diye değil. Ama endeksin kurulmasından kaynaklanan daha eski teknolojiler
kullanılmasından kaynaklanan bazı sorunlar vardı. Ama şimdi artık bütün bu
sorunlar çözüldü. Nitekim büyük bu endeksleri, hesapları Avrupa İstatistik Birliği,
Euro SAT la beraber yapıyor. Onların metodolojisiyle yapıyor. Nitekim alınan
veriler üzerinde EuroSat ,Türkiye’nin enflasyonunu yeniden hesaplayıp
yayınlıyor. İki üç hafta içinde bizim harmonize dediğimiz yani Avrupa’da
kullanılan yönteme göre yeniden hesaplayıp yayınlıyor. Onun için yapılan eleştiriler
ciddi değildir. Ve üstelik sonucu da tam tersidir. Genel kanaat enflasyonu
düşük ölçüldüğü yöndedir. Halbuki yapılan araştırmalar, yani yapılan bilimsel
araştırmaların gösterdiği, tüketici endeksi enflasyonu olduğundan yüksek
ölçülmüştür. Aslında enflasyon olandan daha düşüktür.
Ş.Ç:
Bu enflasyonun kaynağı nedir? Önlenebilir mi?
A.S.A:
Eğer bazı ülkelerde enflasyon yoksa demek ki önlenebiliyor. Enflasyon olmayan
ülkeler varsa veya yok denilecek kadar düşük olan ülkeler varsa bu ülkelerde
Türkiye’den zengin ve/veya Türkiye’den hızlı büyüyen ülkeler ise demek ki bu
önlenebilir bir şeydir.
Ş.Ç:
Türkiye’de enflasyonu geride bıraktığımız anlamına gelmiyor, değil mi? Hala var enflasyon değil mi?
A.S.A:
Dünyanın büyük bir bölümünde hala enflasyon var. Yani enflasyonun olmadığı,
fiyatların düştüğü, sabit kaldığı enflasyonu yoksa, fiyatları ya sabit kalacak
ya düşecek. Fiyatların düşmesi hali ekonomistlerin sevmediği bir durumdur.
Fiyatların düşmesi genellikle arzulanmayan bir durum olarak kabul edilebilir.
Küçük bir enflasyon demin söylediğim gibi o hesap hatasından dolayı varlığı
yararlı diye düşünülür. Ama bir de %1, %2, %3 gibi enflasyonlar var. Yani hissedilmesi
zor. Hissedilmesi zor enflasyonlar var. Türkiye hala oraya gelemedi. Türkiye’de
enflasyon biraz bunun üstünde. Yani Türkiye’de
bu enflasyonu birkaç puan daha aşağı çekmesi gerekebilir. Ama artık Türkiye
yüksek enflasyonlu bir ülke değildir. Tek haneli dediğimiz % 10 un altında olan ülkelere düşük
enflasyonlu ülke denir. Düşük enflasyonlar içinde daha düşük enflasyon
mümkündür. Türkiye’de genel kanaat % 5 i makul bir enflasyon olacağıdır.
Türkiye’yi geçmişiyle karşılaştırdığımızda enflasyon sorununu halletmiştir.
Ş.Ç:
Krizin enflasyona etkisi var mı?
A.S.A:
Tam tersini diyebiliriz. Genellikle krizler ekonominin yapabileceği üretimi
mümkün kılacak talebin olmaması demektir. Krizde üretim niye düşüyor?
Fabrikalar yıkıldığı için, deprem olduğu için, doğal afet olduğu için üretim
düşüyor. Üretimin satma imkanı yok. Niye satma imkanı yok? Çünkü bu koşullarda fiyat artışları
yükseliyor. Krizlerle beraber deflasyon riski ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bu
koşullarda krizle beraber enflasyon tehdidini ortadan kalktığı için, normal
koşullarda enflasyona yol açabileceği düşünülerek sevilmeyen iktisat
politikaları da kolayca uygulamaya konulabiliyor. Mesela çok kolay para
basılıyor. Hiç korkmadan niye para basılıyor?
Avrupa’da, Amerika’da niye para basılıyor? Çünkü hem Avrupa’da hem
Amerika’da üretim kapasitesi talebin altında olduğu için fiyatlar üzerinde
yukarı doğru artış yönlü bir baskı yok. Bu tür krizler enflasyonu artırıcı
değil düşürücüdür.
Ş.Ç:
Bu gün ekonominin temel taşları nelerdir? Uygulanan ekonomi politikaları nasıl
değerlendiriliyor?
A.S.A:
Her ekonomi yönetiminin bir numaralı hedefi ekonominin mümkün olduğunca hızlı
büyümesidir. Dolayısıyla bizim ekonomimizin de en büyük hedefi hızlı büyümedir.
Ekonomiyi büyütmek demek daha çok üretiyoruz demek, daha çok tüketiyoruz demek,
daha çok teknolojiyi kullanıyoruz demek, insanımıza iş buluyoruz demek,
işsizliği azaltıyoruz demek vs. Tabi bunu yaparken ekonomideki
sürdürülebilirlik iki açıdan Türkiye’nin önüne çıkıyor. Hem üretimin hem de
tüketimin artırılması gerekiyor. Eğer bunun dengesi tutulmazsa, ekonomi
büyürken talep üretimden hızlı artarsa büyümenin hızlanması enflasyonun
hızlanmasını beraberinde getirir. Bu uzun dönemde arzu edilen bir şey değildir.
Çünkü sonra bu enflasyonu düşürmek için mecburen bir süre büyümeden vazgeçmek
gerekir. Demek ki büyümenin birinci hedefi azamiye çıkartılması ama onun
altında bir hedef var. Bunu yaparken enflasyonun tekrar tırmanmasına izin
vermeyeceksin. Türkiye için ikinci bir potansiyel dengesizlik ise de bu
büyümenin dışarıdan yapılan ithalatın da ihracattan daha hızlı artmasını
beraberinde getirmesidir. Bu taktirde başka bir risk oluşuyor. Dış açık
büyüdükçe dış açığın finansmanında sorunlar yaşanıyor. Yarın öbür gün dış
açıkta finansman sorunu çıktığında ekonominin bir krizle karşılaşması yani
büyümenin gene düşmesi, işsizliğin artması vs. Demek ki bunu engellemek için
hızlı büyümeye çalışacağız ama enflasyonu da artırmamaya çalışacağız. İkincisi
de dış dengenin kontrol dışına çıkmaması gerekir. Bu üç hedef arasında uyum
olmayabiliyor, çelişkiler olabiliyor. Dış dengeyi düzeltmek için döviz kuru
biraz değer kaybetmesi gerekir. Kaybedince enflasyon yükseliyor, engelleyeyim
derken bu sefer büyüme düşüyor. Tam sen dış dengeleri düzelteyim derken petrol
fiyatları artıyor. Petrol fiyatları yükselince ülkede enflasyon baskısı oluyor.
Aynı zamanda dış açık büyümeye başlıyor. Büyümeyi yavaşlatarak sorunu
çözebilirsin ama ülkedeki işsizlik o zaman artacak. Bunlar daima tercih yapmayı
gerektiren şeylerdir. Bu devamlı farklı birbiriyle çelişen mekanizmalar,
devletler arasında tercih yapmayı gerektirir. Bu bir süreç.
Ş.Ç:
Bu güne kadar enflasyonla mücadelede güçlü olan ülkeler hangileri oldu?
A.S.A:
Bunlardan bir tanesi küçük bir ülke ama çok başarılı olan İsviçre’dir.
Enflasyonun yükselmesine izin vermiyorlar. Enflasyonu yükseltecek politikalara
hiçbir zaman meyletmiyorlar. Diğer bir tanesi de Almanya’dır. Almanlar vaktinde
çok büyük bir enflasyon yaşamışlar. Sonra o çalkantıdan sonra Hitler Nazi’si iktidara
gelmiş. Ondan sonra Almanlar enflasyonu sevmedikleri için enflasyonu artırıcı
politikaları uygulamıyor. Bir başkası ise Japonya’dır. Ama Japonya farklı
sebeplerle son on yıldır eksi
enflasyondadır. Fiyatlar düşüyor. Yani deflasyon vardır. On sene önce aldığınız
şey şu an daha ucuza alabiliyorsunuz. Her şeyi daha ucuza alıyorsunuz. Enflasyon başlı başına bir hedef değildir.
Bunu vurgulamak gerekir. Burada önemli olan hem hızlı büyüyüp hem de düşük
enflasyonlu olabilmektir. Yoksa büyümeyi durdurup enflasyonsuz yaşanılabilir,
Japonya gibi. Ama mevzu ve Türkiye’nin sorunu bu değildir. Büyümeyle enflasyon
arasındaki ilişkiyi doğru kurmak gerekir. Çünkü bunun sebebini de söylemekte
yarar var. Yüksek enflasyonu olup da hızlı büyüyen bir ekonomi yoktur. Yani
yüksek enflasyon yavaş büyümeyi getirir. Düşük enflasyon ise bazen büyük bazen
yavaş büyüme getirir. Hızlı büyüme düşük enflasyon paketini tasarlayıp,
uygulamaya koyup becermektir.
Kaynakça;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder