ZİYA
GÖKALP’IN KÜLTÜREL ÇOĞULCULUK VE KÜLTÜRLERARASI EŞİTLİK PRENSİBİNE BAKIŞI
Ziya
Gökalp’ın kültürlerarası eşitlik ve kültürel çoğulculuk hakkındaki
düşüncelerini iyi anlayabilmek için; Gökalp’ın tanımladığı Türk harsına,
medeniyetine, Türkçülüğe ve ulus devlete bakmak gerek. Aynı şekilde öteki diye
adlandırılan harsların ve medeniyetlerin hakkındaki görüşü de önem sarf
etmektedir. Gökalp’ın kültürel çoğulculuk ve kültürlerarası eşitlik prensipleri
hakkındaki görüşlerine geçmeden önce, Gökalp’ın siyasi ve dönemin koşullarına
göre düşüncesi ve kalemin değiştiğini söylemekte fayda vardır. Halil İnalcık,
Cemil Meriç ve Hilmi Ziya Ülken gibi birçok düşünür, Gökalp’ın bu siyasi
pragmatizmine vurgu yapmaktadır. Halil İnalcık bu konu da Gökalp’ı Osmanlı,
Türkçü ve Atatürkçü olarak ayırıyor. “
Gökalp’ın zaman zaman değişen sistemleştirme çabalarında siyasi pragmatizm
egemendir.” (1)demektedir. Cemil Meriç ise bir konuşmasında; “Ziya Gökalp bütün fikir adamları gibi
birçok hataları olan bir fanidir. Hataların ülkenin her sınırından girdiği bir
devirde yaşıyordu. Her ideolog gibi bir devrin hatalarını ve sevaplarını
aksettirir.”(2) diyor. Başka bir yerde ise Meriç; “Gökalp, batının sofra artıklarıyla geçinen
bir zattır. Onları atıştırır zaman zaman da kusar.”(3) Bir diğer
eleştiri ise Hilmi Ziya Ülken’ den gelecekti. Ülken, Gökalp için senelerce Türk
ve Osmanlı imparatorluk fikrini müdafaa etmiş olan ideolog, bütün eski
iddialarını unutmuş gibi, derhal,
“Sevin çoban,
sevin ilin sâf kaldı,
Öğün çoban,
öğün, dilin sâf kaldı.”(4)
demekten
çekinmiyordu. Nasıl ki toprak kayıplarından sonra düşüncesinde sınırlar
değişiyorsa ve dönemin koşullarına göre yazıyorsa, bunu hars ve harsların
eşitliğinde de görebilmekteyiz.
Ziya
Gökalp’ın harsların eşitliği ve kültürel çoğulculuk hakkındaki görüşleri
farklılık gösterdiğini söyleyebiliriz. Gökalp, insan toplumlarının bütün
fertlerini birbirine bağlayan yeni kişiler arasındaki uyumu sağlayan kurumlar
hars(kültür) kurumları olarak görüyor. Gökalp, makalelerinin birçoğunda
harsların eşitliğine değinmiştir. Harsın en önemli unsuru olan dil ve
terbiyenin her harsta farklı olduğu ve herkesin kendi harsını koruması ve
geliştirmesini bir anlamda bir hak olarak görüyor. Gökalp, milletlerin
sevişmesi makalesinde hem kültürel çoğulculuk hem de harsların eşitliğini şöyle
dile getirmektedir; “ Bir takım dinî,
ahlâkî, bedîî çeşnilerin ve lezzetlerin heye’t-i mecmuası olan hars, başka
milletlerin de temaşa ve telezzüz edeceği güzel bir çiçek bahçesi gibidir. Bu
bahçelerden her birinde şekilleri, renkleri, kokuları diğerlerinde bulunmayan
eşsiz çiçekler vardır. Çiçek meraklıları, başkalarının bahçelerinde bulunan
nadide çiçekleri görmek ve koklamak istedikleri gibi, milletlerde birbirinin
orijinal harslarında telezzüz etmek isterler. O halde bir milletin mahvolması,
birçok güzellikleri muhtevi olan orijinal bir harsın ortadan kalkması
demektir.”(5) Bu alıntıya baktığımızda harsların bir zenginlik
olduğunu görüyoruz. Harsların birbiri ile etkileşim sonucu bir çeşitlilik ve
zenginlik ortaya çıkmaktadır. Bir harsın yok olması demek hem milletin yok
olması demek hem de bu zenginliğin yok olması demektir. Tabi, burada düşünüre
katılmamak mümkün değil fakat birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Milletin
yok olmaması için ulus devlet mi olması gerek veya ulus devletin içinde kalan
farklı bir harsa mensup olan milletin durumu içinde aynı şey geçerli mi? Gökalp,
o harsa veya millete de zenginlik olarak mı bakacak? O harsın var olabilmesi
için mücadele edilecek mi? İşte bu soruların birçoğunda olumsuz cevap ile
karşılaşıyoruz.
Ziya
Gökalp’ın düşüncesinde yer eden ulus devlet; “Temel birleştiricinin dil olduğu bir ortamda, “ortak” eğitim, kültür
ve duygular. Yani ulus, aynı eğitimi görmüş, ortak bir dili, duyguları,
idealleri, dini, ahlakı ve estetik duyarlılığı paylaşan bireylerden oluşmuş bir
grup ya da topluluktur.”(6) Gökalp’ın düşüncesinde bir ulus
devlet fikri mevcut. Bu ulus devlet fikrinin temellerinin nasıl atılacağı da
belli. Bu ulus devlet için hangi eğitim, dil, kültür ve din önemli bir
unsurdur. Çünkü ulus devlet ve toplum o düşünce ile yaşayacak. Hangi dil
kullanılacağı hiç önemli değil. Çünkü sadece tek dil düşünülüyor ve tek hars.
Her şekilde diğer harsların öteki olduğu ve yaşama ihtimalinin az olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Peki bu ulus devlette eğitim, dil, kültür ve din hangisi
olacaktır. İşte bu noktada “Modern dinin,
modern devletin, modern hukukun, modern ahlakın, modern iktisat ve ailenin
neler olduğunu tarifini yapan Gökalp; bütün bu medeni müessese şekillerinin
içeriğini harsla yani milli özle doldurmak lazım geldiğine kanidir. Bunun için,
eski Türk dilini tetkik ediyor.”(7) Gökalp’ın ulus tanımını ve
bu ulus devletini şekillendiren harsa değindik. Bir ulus devlet kurulacak ve bu
ulus devletin bütün kurumları bir anlamda Türk olması gerek. Türk harsı ile yoğrulması
gerek.
Ulus
devletin tarihine ve yapısına baktığımızda harsların(kültürlerin) eşitliği ve
kültürel çoğulculuğun söz konusu olmadığını görüyoruz. Çünkü ulus devletin bir
amacı da kendi milletini ve kültürünü homojenleştirmesidir. Homojenleştirmek
için okullar, üniversiteler ve bazı kurumlar bu amaç için çalışır. Aynı zamanda
bu kurumlar milliyetçiliğin gelişmesinde büyük önem atfetmektedir. Bu konuda
Hobsbawn, “ Nasıl okullar ve
üniversiteler milliyetçiliğin en bilinçli taraftarı olduysa, okul ve üniversitelerin
gelişmesi de milliyetçiliğin gelişmesinin bir ölçüsü olmuştur.”(8)
Aslında sadece okul ve üniversite devletin ideolojik aygıtı değil. Devletin
birden fazla ideolojik aygıtı var. Üniversite, kültür, din, medya ve okul
bunların en önemlileri arasında yer alıyor. Burada devletin ideolojik
aygıtlarına değinmemin temel sebebi; tek dil, tek din ve tek din oluşturması.
Bütün ulus devletlerde de bu devletin ideolojik aygıtları mevcut ve bu amaç
doğrultusunda genellikle çalışır. Her ne kadar Karl Marx alt yapı yani mülkiyet
araçlarını elinde bulunduranların, üst yapıyı şekillendirdiğini söylese de Gramsci
ve Althusser üst yapıya işaret ediyor. Gramsci ve Althusser üst-yapının da alt
yapıyı şekillendirmekle kalmayıp, tek tipleştirme oluşturduğunu söylüyor.
Özellikle ulus devletin egemenliği altında olan din, medya ve eğitim toplumu
belli bir amaç etrafında topluyor ve sürekli var olan söylemleri yeniden
üretiyor. Ziya Gökalp’ın düşüncesindeki ulus devlette bundan farklı olmadığını
söyleyebiliriz. Gökalp’ın yapmak istediği Türkçeleştirmek, Türkleştirmek ve tek
tipleştirmektir. Özellikle tek tipleştirmeye örnek olarak Anadolu’da kalan
diğer hars ve milletleri verebiliriz. Bu konu da Gökalp; “Türk halkı, bu eski dostları, dili diline uymak, dini dinine uymak
şartıyla kendisine müsavi kardeş tanır. Yani bunları da Türk sayar. Yalnız şu
şartla ki, artık onlarda milli mahalle, milli köy, milli nahiye ve kaza yapmak
gibi, eski lisanlarını, adetlerini, elbiselerini muhafaza etmek gibi anel
merkez emellere, dileklere düşmekten sakınmalıdırlar.”(9)
Anlaşılacağı üzere Gökalp, dil ve din üzerinde çok duruyor. Bu ulusta yer almak
ve bu ulusta yaşamak isteyen başka harslar olursa dili diline, dini dinine uyma
zorunluluğu getiriyor. Kendi harslarını bırakmalılar söylemine getiriyor. Bu
yapının içinde lisanlarını, örf ve adetlerini terk etmeliler. Bu noktada
kültürel çoğulculuğun varlığından söz etmek doğru olmaz. Gökalp’ın bu konu hakkındaki
bir diğer görüşü ise “ Yeni Türkiye artık
Anadolu’da yeni hiçbir milletin muhaceret tarikiyle tesisine müsaade edemez.
Yeni Türkiye’ye gelecek gayri Türkler ancak Türkleşmek ve Türklüğe temessül
etmek arzusu ile gelebilirler. Türk hükümeti ve Türk matbuatı bu hususta son
derece dikkatli ve basiretli bulunmalıdır.”(10) Bu cümlelerde bugünkü
anlamıyla bir asimilasyon söz konusu olduğunu gösteriyor. Farklı harslara sahip
olan milletlerin bir anlamda asimile edilmesi gerektiğini savunuyor. Özellikle
bunların asimile edilmesi için Türk hükümetini ve Türk basınını uyarmaktan da
çekinmiyor. Fakat ilginçtir ki Gökalp, Türkleştirmeyi sadece ulus devlet içinde
yeterli görmüyor. Aynı zamanda Türklerin yaşadığı yerleri de düşünüyor. Vatan
olarak sadece Türkiye’yi görmüyor. Gökalp’e göre;
“Vatan ne
Türkiye’dir, Türklere ve Türkistan,
Vatan büyük ve
müebbet bir ülkedir: Turan!”(11)
Hilmi
Ziya Ülken’e göre artık Turancılık Gökalp’te Osmanlı emperyalizmin yeni bir
şekli oluyor. Hatta Ülken’e göre “Kızıl Elma” sembölünü eski Osmanlı
emperyalizminden alı vermekle hiç tereddüt etmiyordu. Ülken’e göre ona bu
fikirleri aşılayan Alman emperyalizmidir. Aslında Ülken’e bu konuda hak
vermemek elde değil. Gökalp bu cümleleri
ile kültürel emperyalizmi dile getirmektedir.
Tek
parti döneminde ve ondan sonraki dönemlerde yapılan Türkleştirme ve
Türkçeleştirme serüvenin pratiklerinin teorisyeni Ziya Gökalp’ın olduğunu
söyleyebiliriz. Özellikle Türkçeleştirme hat safhaya ulaşmıştır. Farklı bir
dile tahammülün olmadığı söyleyebiliriz. Özellikle Gökalp sade yalın bir Türkçe
kullanılmasını savunuyor. Bu konuda Gökalp; “
Türkçe’ de ıstılahların gayri bütün kelimeler mümkünse Türkçe olmalı, yahut
Türkçeleşmiş bulunmalı. Arapça, Acemce, terkipler, cemler, edatlar, sîgalar
lisanımızdan çıkarılmalı.”(12) diyor. Ziya Gökalp, Arapça,
Farsça ve diğer yabancı sözcükleri atmakla yetinmeyip, Türkçe’nin bir anlamda
dinin de dili olmasını istiyor. Gökalp, Yeni Hayat’taki Vatan şiirinde;
“Bir ülke ki
camiinde Türkçe ezan okunur
Köylü anlar manasını
namazdaki duanın…
Bir ülke ki
memleketinde, Türkçe Kur’an okunur,
Küçük büyük
herkes bilir buyruğunu Hüdanın..
Ey Türk oğlu,
işte senin orasıdır vatanın…”(13)
Gökalp’ın
düşünce hayatında ve her kurumunda Türkçe’nin olduğunu görüyoruz. Bir anlamda
Türkçe’ den başka bir lisanın kabul edilmediğini söz konusudur. Harsı oluşturan
lisan kavramının bile Türkçe’ den başka olmaması ne kadar eşitlik söz konusu
olabilir ki.
Gökalp’ın
hars ve medeniyetine baktığımızda ise yine kendi yazdıkları ile kendi düşüncesini
çürüttüğünü görüyoruz. Türkleşmek, Türkçeleştirmek ve İslamlaşmak üzerinde
harsların eşitliği prensibine ve kültürel çoğulculuğa baktık. Şimdi ise Gökalp’ın kendi
harsını-medeniyetini nasıl gördüğüne bakalım. Gökalp, kendi ulusunu veya
milletini batı medeniyeti içinde görmek istiyor. Bir anlamda doğu medeniyetinde
olmadığını söylüyor. Fakat bir anlamda da batı medeniyetini yerden yere vuruyor
ve Türk ırkını da diğer ırklardan üstün görüyor. Bu konu da Gökalp şunları dile getiriyor; “ Avrupa medeniyetleri çürük, hasta,
bozulup, kokmuş esaslar üzerine dayanmıştır. Bu medeniyetler yıkılmağa, çökmeğe
mahkumdur. Hakiki medeniyet, ancak yeni hayatın gelişmesiyle başlayacak olan
Türk medeniyetidir. Türk ırkı, diğer ırklar gibi, ispirtoyla, zevk ve eğlenceye
aşırı düşkünlükle bozulmamıştır. Türk kanı şanlı muharebelerde çelikleşmiş,
gençleşmiştir.”(14) Burada
harsların eşitliğinden söz edemeyiz. Kendi medeniyetini ve ırkını diğer
medeniyet ve ırklardan üstün tutmuştur. Savaşarak ve öldürerek Türk kanın
gençleştiğini ve daha sağlamlaştığını söylemekte. Yazısının devamında Türklerin
üstünlüğüne ve diğer milletlerin zayıf olduğunu dile getirmektedir. “Türk zekası, başka zekalar gibi, çürüyüp
dökülmeye başlamamış, Türk hassasiyeti başka hassasiyetler gibi, kadınlaşmamış,
Türk iradesi başka iradeler gibi, zayıflamamıştır. Geleceğin hakimiyeti, Türk
mukavemetine vaadedilmiştir.”(15) Gökalp Türkler’in üstünlüğü
adete ispatlamaya çalışıyor. Hatta bu ispatını Alman Filozof Nietzche’nin
sözlerine bağlıyor. “Alman filozof
Nietzche’nin hayal ettiği üstün insanlar, Türklerdir. Türkler her yüzyılın yeni
insanlarıdır. Bundan dolayıdır ki, yeni hayat bütün gençlerin anası olan
Türklükten doğacaktır.”(16)
Sonuç yerine
Bu
yazıda, Ziya Gökalp’ın kültürel çoğulculuk ve kültürlerarası eşitlik
prensibinin destekçisi olup olmadığına baktım. Hilmi Ziya Ülken, Cemil Meriç ve
Halil İnalcık’ın Gökalp’ın siyasi pragmatizmine işaret etmesi noktasında
başladım. Aslında Gökalp birçok noktada kendisi ile çelişmekte. Bir anlamda
harsların eşitliğine ve kültürel çoğulculuğun savunucusu gibi gözükmeye çalışsa
da aslında yazdıklarıyla ve bu yazdıklarının pratiğe geçmesiyle öyle olmadığı
anlaşılıyor. Gramcsi ve Althusser’in devletin ideolojik aygıtlarına ve bu
ideolojik aygıtların ulus devlet içindeki amaçlarına değindik. Devletin
ideolojik aygıtlarının ulusun resmi dili, dini ve kültüründen başka olan diğer
harsları nasıl yok ettiğini bir anlamda açıklamaya çalıştım. Gökalp’ın ulus
devlet istemesi ve kurulacak olan ulus devletin tüm kurumlarında ve toplumunda
Türkçe ve İslam’ın yer almasının diğer harsların nasıl yok olacağını gözler
önüne seriyor. Gökalp’ın zaten hiç çekinmeden bu ulusta yer alacak milletlerin,
Türkleştirilmesi, Türkçeleştirilmesi ve İslamlaştırması gerektiğini dile
getiriyor. Bu noktada Gökalp’ın kültürlerarası eşitlik ve kültürel çoğulculuk
prensibinin bir savunucusu olmadığını söyleyebilirim.
KAYNAKÇA
1. İnalcık,
Halil(2000) Ziya Gökalp Yüzyıla Damgasını
Vuran Düşünür, Doğu Batı Dergisi sayı:12 sayfa: 14 Felsefe Sanat ve Kültür
Yayınları
3. “Nesillerin Mirası” Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı,
Türkiye Yazarlar Birliği Yayını, Ankara 1986, s.586-594.
4. Ülken,
Hilmi Ziya(2007) Hilmi Ziya Ülken Seçme
Eserleri-1- Ziya Gökalp s. xxvıı Türkiye İş Bankası Yayınları
5. Gökalp,
Ziya(1980) Milletlerin sevişmesi Makaleler
IX s.75 Kültür Bakanlığı Yayınları
6. Parla,
Taha(1989) Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm s.45 İletişim
Yayınları
7. Ülken,
Hilmi Ziya(2007) Hilmi Ziya Ülken Seçme
Eserleri-1- Ziya Gökalp s. XXVIII Türkiye İş Bankası Yayınları
8. Anderson,
Benedict(2007) Hayali Cemaatler s.87 Metis Yayınları
9. Gökalp,
Ziya(1980) Makaleler IX s.35 Kültür
Bakanlığı Yayınları
10. Gökalp,
Ziya(1980) Makaleler IX s.35 Kültür
Bakanlığı Yayınları
11. Ülken,
Hilmi Ziya(2007) Hilmi Ziya Ülken Seçme
Eserleri-1- Ziya Gökalp s. XXVI Türkiye İş Bankası Yayınları
12. Gökalp,
Ziya(1976) Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak s. 18 Kültür Bakanlığı Ziya
Gökalp Yayınları
13. Tütengil,
Cavit Orhan(1964) Ziya Gökalp Üstüne Notlar s. 27 Varlık Yayınları
14. Gökalp,
Ziya( 1973) Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri-1- s. 269 Milli Eğitim
Basımevi
15. Gökalp,
Ziya( 1973) Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri-1- s. 269 Milli Eğitim
Basımevi
16. Gökalp,
Ziya( 1973) Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri-1- s. 269 Milli Eğitim
Basımevi
NOT: Aşağıdaki dergi sitesinden yayınlanmıştır.
http://www.surecanaliz.org/sites/default/files/tmp/dergi/4.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder