TOL’UN
ELEŞTİRİSİ
Murat
Uyurkulak, iyi bir şair ve iyi bir gözlemci olduğuna hiç şüphem yok. Romancı
demek pek mümkün değil diyordum kitabı okumadan. Ama yanıldığımı itiraf
ediyorum. Türkçeyi bu kadar güzel kullanan ve
kelimelerle adeta oynayan bir romancıyı son zamanlarda hiç görmemiştim.
Bir anlamda var olan bütün romanlardan farklı bir kurgu ve yapı içinde. Farklı
bölümlerde farklı insanlar anlatıladursun, bu anlatılan kişilerin kim olduğunu
öğrenmek için adeta çaba harcıyorsun. Yazar hazır lokma vermiyor. Vermediği
gibi kitabı bulmaca haline dönüştürmüş. Tabi bulmacanın bazı yerlerinde çok
takıladurdum. Yazar her ne kadar çok betimlemeler kullansa da, okuyucu bir
şekilde kitaba gömemiyor. Lakin siyasi tarih bilgimden mi yoksa siyasi
betimleme ve olaylarda beni içine çekebildi. Kendimi 1960 ile 1970’lerde gördüm
çoğu zaman. Bazen Deniz, Mahir ve bazen devletin kurduğu çetelerin arasında
gördüm. O dönemleri yaşamışım gibi, Deniz, Mahir, Kürt siyasi önderler,
Abdullah Çatlı, Yeşil, öğrenci kavgaları ve kanlı 1 mayıs olayları hepsi
gözlerimin önünde bir şerit gibi geçti. Bu olayların yazarın mutlaka hayatının
bir parçası olduğunu düşüyorum. Örgütlenme biçimi, eylem uzmanlığı, yalnızlık
duyusu ve devrimi gerçekleştirememe bunların başında geliyor. Keza yarın Aydın
doğumlu olması, İzmir’de yaşaması bir anlamda kitabın mekanları arasında yer
alıyor. !960 dönemini ve 60 gençliği hatta bu dönemde sol ve sağ gençliğin
haleti ruhiylerini iyi anlatmaktadır. Devrim sürekli devrim ve her alanda devrime
gönül bağlamış ve bunun gerçekleşememesi sonucu hayal kırıklığına uğramış
insanların hikayesi.
Yazarın
daha önce şair olması romanını farklı kılmıştır. Dil olarak şiirsel bir dersek
te romancı bir dilinin olmadığını inkâr edemeyiz. Dili adeta Yaşar Kemal’in
İnce Memed kitabı gibi temiz ve betimlemelerle dolu, Orhan Pamuk’un Masumiyet
Müzesi kitabı gibi betimlemeler kullanmış. Ne yalan söyleyeyim, Yaşar Kemal ve
Orhan Pamuk bu alanda çok daha başarılı. Toros dağlarını ve Çukurova’yı
beynimde şekillendiren ve kitabı okuduğum da o dağ ve ovalarda olayı yaşıyor
gibi olurdum Keza Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabını sıkıla bıkıla okusam da bana Nişantaşı,
Teşvikiye ve Beyoğlu’nun birçok yerinde görme isteği yarattı. Aylarca gözüm o
kitaptaki yerlerde dolaştı. Siyasi bir roman olduğu için de yazar bir şekilde
yaşanmış olayları gözlerimizde canlandırabildi. Dilinin küfürlü olması,
kelimelerin bozuk olması ve harflerin eksik olması ayrı bir anlam ve güzellik
katmıştı romana.
Gözünde birilerinin canlanmasına inanamadım bir türlü Şafii oysa ki ben bir siluet bile çizememiştim. Gerçekten etkileyiciydi, haklısın, aldığım notlar sayfa sayfa. Ama karmaşasından bir nebze hazzetmediğim de oldu sanki, postmodern bir eklektiklik seziliyor inceden inceye. Lakin ilk cümlenin vuruculuğundan da öte olan o ismi oluşturan üç bölüm harfleri cidden uzun süre gitmez akıldan.
YanıtlaSil